E-Dergi

Birçok yerde "hayal kırıklığı" kelimesi ile özdeşleştirilmesi,girişilen devasa reklam hareketi ve üzerinde şüphe uyandıran "uluslararası bestseller" ibaresine rağmen edindim.Açıkçası hiç mi hiç pişman değilim.

Kayıp Gül,kesinlikle Küçük Prens ya da Simyacı'nın muadili değil.Fakat kıyaslanılan kitaplardan Martı Jonathan Livingston'dan ise çok daha iyi.

Kitapta bazı atıflar zorlama olmuş,hikaye kurgusu içinde sırıtmış."Neotasavvuf" soslu ifadelerine ise katılmakla beraber,kişisel gelişim safsatasına iyi bir alternatif olacağını düşünüyorum.Ehven-i şer babında.

Yine de birçok ülkede bir Türk yazarın kitabının okunması,bu kitapta düpedüz Türkiye reklamı yapılması ise kitabın ikincil ve fakat mühim etkileri arasında sayılabilir.

Hikaye akıcı ve finali vurucu.Reklamı da iyi yapıldı.Çok satan bir kitaba dair herşey mevcut.

Yabancı biri yazsa elinden öpeceklerin,sadece Türk yazıyor,Timaş yayınlıyor diye bu denli karşıt olması anlaşılır değil.Bu aşağılık kompleksi ile Serdar Özkan'ı harcarız ancak

Tekrar etmek gerekirse,Küçük Prens veya Simyacı ile kıyası hatadır.Bu ayarda bir kitap beklerseniz hayal kırıklığına uğrarsınız.Fakat yine de tavsiye edilecek kadar iyidir.

Küçük Prens'den sonra "hafif" kalan bir kitap Martı.Bana kalırsa da kıyaslanılan Simyacı ya da Küçük Prens'in yanından geçemez.

Kişisel gelişim kitaplarının tortusu,Martı'yı da kaplamış.Özgüven pompalama,sürekli ezilmiş tiplerin aslında yitik birer "harika" olduğu hususunda onları inandırma,varolan ve geçmişten gelen tüm değer yargılarını inkar etme ve bunu meşru kılacak sebepler sunma Martı'nın özeti aslında.

Güzel olan yanlar yok mudur?Elbette var.Sözgelimi Martı'nın sevdiğini yapmadaki azmi ve buna teşvik güzel.Yahut bir hususta ideale varılamayağı,ideale doğru sedece yol alınabileceğini tekrar etmesi de gerçekten takdir edilmeli.

Öte yandan bireylere "kendinle alakalı kararlarda en doğruyu sen bilirsin" dayatması ise sonu hedonizme gidecek kadar tehlikeli bir söylem.

Martı "naif" bir eser olarak ele alınırsa olumlu tarafları daha "elle tutulur" hale gelir.Yoksa eğer "şeytanın fısıltıları" olarak nitelendirilecek kişisel gelişim safsatasına çanak tutmak suretiyle yanlışlara vesile olabilir.

Kesinlikle muhtesem bir kitap!Ciltler dolduracak icerigi 95 sayfaya sigdirmak...Olaganüstü bir basari.

Bu kitap sadece bir cocuk kitabi degil,yetiskinlerin cocukluguna dair...Ve tabii cocuklar icin de.Mutlaka kücük,büyük herkesin okumasi gereken bir kitap.

Yalin anlatimi,Exupery'nin elinden cikma suluboya resimleri ile Kücük Prens'in kücük dünyasinda siz de yer edinmek isteyeceksiniz.Kücük Prens bir basucu kitabi,asla bir kere okunup kenara atilmayacak bir kitap.

Konusu ise;bir göktasinda yasayan Kücük Prens'in dünyaya,hem de bir cöle inene kadar yasadiklari,ve cölde karsilastigi pilot ile dünya üzerine sohbetleri.

Yazar Exupery'nin yazarlikta ulastigi zirvedir Kücük Prens.Yazarin hayatina dair de bolca ayrinti icerir.Yazar ayni zamanda pilottur ve bir dönem cöllerin üzerinden de ucmustur.Kitabi okuyunca bu ayrinti da ilginizi cekecektir.

Defalarca okunacak,her okunusta daha cok hissedilecek bir kitap.Su gibi iceceksiniz ve su icmenin kiymetini dahi bu kitaptan ögreneceksiniz.

Akif Emre'nin "Göstergeler" basligi altinda yazmis oldugu makalelerin,yine ayni isimle toplanarak yayinlanmis eseri.Konular birbirinden farkli fakat kopuk degil,bilakis parcalarda muazzam bir bütünlük mevcut.

Kimlik sorunu,göstergebilim(semiyoloji),dindar kesmin Türkiye'deki konumu,Müslümanlarin Dünya'daki algilanis sekli,Bati'nin ikiyüzlü tabiati,bizlerin Bati'ya yönelik "igrenme ve imrenme" arasindaki gel-gitlerimize dair müthis bir eser.

Emre,gercek bir entellektüel olmanin yaninda,kelimelerin gücünü de fazlasiyla kavradigini karsindakine hissetitiren bir yazar.Okunulup üzerinde uzunca düsünülecek yazilara kaleme almis.Haliyle kitabi okuma süreniz,siradan bir kitaptan kat kat uzun olacaktir.

Öte yandan baski tarihinin 1997,mevcut köse yazilarinin da daha eski olmasi,kitaba anakronik bir görünüm verse de,güncellikten ziyade gecmiste yasanmis olaylar üzerine yorum yapildigi düsüncesiyle okunursa faydali olacaktir.

Kesinlikle edinilmeli.Okunup üzerinde fikir yürütülmeli.

Prof. Dr.Iskender Pala'nin nezdinde 28 Subat Postmodern Darbesi'nin vurdugu hayatlara dair hikaye tadinda ve fakat tamamen gercek bir dram.

12 Eylül Darbesi'ni müteakip is basi yapan,28 Subat Darbesi'nden de bir süre evvel "irticai faaliyetleri" sebebiyle görevden uzaklastirilan Iskender Pala,3 bin civarinda subay ve astsubayin o dönemde yasadigi aciliyi,zulmü,adalet arayisini o güclü kalemiyle dile getirmis.

Hoca'nin kibirli üslubu basta sorunlu geldiyse de,kendisi zaten bu hususda özelestiri yapmis,hatta kibrine yenik düstügünü de yer yer belirtmis.Özelestiriden sadece hususta degil bircok yerde asla kacinmamis.

Öte yandan,cok iyi bir edebiyatci olmasina ragmen,siyasete pek de yakin olmadigini yazdiklarindan tahlil etmek mümkün.Zira Türkiye'de "sol" ya da "sag" hususundaki yorumlari zahir ile alakali.Her "sol" diyenin solcu,her "sag" diyenin de sagci olduguna dair naif bir kabul ile ele almis konuyu.

Dönemin acilarina dair kesinlikle okunmasi gereken bir eser."Harcanan" hayatlari anmak,onlara yapilan haksizliklari bir nebze hafifletmek icin de zaruridir.