Öneride bulun
Toplam yorum: 6000
Bu ayki yorum: 0

E-Dergi

sevgili tarafından yapılan yorumlar

21.10.2012

Diriliş büyük Rus yazar Lev Tolstoy tarafından, geçirdiği ruh ve inanç buhranın ortasındayken yazılır. Kurumsallaşmış 'modern' kilisenin ikiyüzlülüğü ve gerçek Hıristiyan ruhundan uzaklaştığını düşünen yazar, bu fikirlerini romanın temelinin bir kısmını oluşturmak için kullanmıştır. Romanın temelinin diğer kısmını ise hayatının sonlarına doğru daha çok inanmaya ve savunmaya başladığı, insan yapımı yasaların asla hakkâni ve adîl olamayacağı fikri oluşturuyordu. Roman birçok çevrelerce insan ruhunun, vicdanın, inancın ve konu aldığı dönemin toplumunun gerçekçi ve iyi bir resmi olarak ün toplamıştır. Ruha, vicdan azabına, insan fıtratına dair; dirilip doğruları yapmanın mümkün olup olmadığı, fıtri olarak kötülüğü barındıran insanın kötülüğü düzeltip düzeltemeyeceği gibi sorular soran ve bunlara harika bir kurgu içinde farklı ve devrimsel cevaplar veren bir kitap, Diriliş.

iyi okumalar ve israrla öneriyorum.
03.08.2012

Sıcak ülkelerinden, Stockholm'un kar altındaki caddelerine ve buz tutmuş göllerine savrulan siyasi mülteciler.

Yaşamı paramparça olmuş Sami'nin, bir Kuzey hastanesinde önüne çıkan yaşlı bakan.

Bir cinayet planı ve Sami'nin yaşamını etkileyen bir kedi. Çevresindekileri kendisine aşık eden Şilili bir genç kız; yakıcı öfke nöbetlerine kapılan güzel Clara. Bir uzay istasyonu kadar garip ve uzak buldukları iklimde kıvranan, acı çeken, kıskanan, cinsellikle avunmaya çalışan ve öç alma hayalleri kuran insanların romanı.

Sami, Clara, Juan Perez, Rıza, Garcia, Adil ve Yoriko'nun hikayesi, uzun süre etkisinden kurtulamayacağınız bir derinlik ve elinizden bırakmayı olanaksız kılacak, soluk kesen bir kurguyla anlatılıyor. ilk okuyorum Zülfü Livaneli'yi ama iki ki okudum.
29.07.2012

Kayıp Gül kitabını Sultan Ahmet’te dolaşırken bir sedye üzerinde satılırken yazarın kendisinden aldım. Yazarı tanımadığım için bir satıcı ve bir müşteri gibi tanışmıştık , tesadüfen. Kendisinin yazar olup olmadığını sormuştum, ama değilim demişti! Ama yazarın yerine kitabı imzalayabileceğini söyledi ve imzaladı. Kitabı alıp okuyunca ve resimlerini görünce, yazarın o olduğunu anlamıştım. Hayıflandım, ama geç olmuştu. Onu tekrar öyle görme şansım olacak mı?

Kitaba gelince bir solukta okudum. Bırakamıyorsunuz! Simyacı’yı okurken bu kadar heyecanlanmamıştı. Kayıp Gül'ü okurken gerçekten "hissettim." Son zamanlarda okuduğum kitaplarda pek rastlayamadığım bir durumdu… Engin bir hayalgücü ve çok realist gözlemler.

Şiddetle okumanızı öneriyorum…
02.06.2012

Kerbelâ vakası üzerine bildiklerim tarih kitaplarından ve çocukken ailemden aldığım bilgilerle sınırlı kalmıştı. Ve bize o vakit anlatılanlar, yalnızca Hazreti Hüseyin’e ağlamak içindi. Göz yaşlarımızı akıtırken o çocuksu yüreklerimizle, zulmün ciddiyetini anlıyorduk. Fakat Aşkın Şehidi (Kerbelâ) kitabını okurken, bir bir canlandı o zulmün kapalı sahneleri gözümde! Her şey daha bir aşikârdı ben de ! Aklım şaştı okudukça ve o anları orada yaşar gibi, yüreğim derinden yandı. İmam Hüseyin ve onun yoluna kendilerini adayan yoldaşlarına yapılan zulümler yüreğimi bir başka sızlattı… Dedesinin torunu, babasının oğluydu… Kerbelâ’ydı. Orada yaşam, kan ve gözyaşıydı ve susuzluktu…

« And’olsun güneşe ve yükselen aydınlığına ! Ve onu izleyen aya. Onu ortaya çıkarttığında gündüze ve onu sarıp örttüğünde geceye! And’olsun nefse ve ona bir düzen içinde biçim verene! »

« Işığını hakîkat’ten alıp ona yönelen ve ondan sonra insanı aydınlatan ay, insandaki kalbin nışanıydı. »

« Bir yüzü Salihti ve sulh doluydu. Müctebanın incisi gibi baştan başa güzellikti. İçindeki irfan ve hakîkat ilkeleri kendini insana bırakıyordu… »

«Onun aradığı biat şüpheler içinde olmayan bir bağlılıktı… Kitap, insanlar arasındaki dil ve renk çeşitliliğini Allah’ın delillerinden sayar. Eğer böyle olmasaydı bilgi diye bir şey olmayacaktı. Kişi hazır olmayınca, bilgi kendisini açmıyor.»

« Âşkın Şehidi » sözlü Edebiyatımızın türküler, ağıtlar ve destanlarla her dem diri tuttuğu Hüseynî Aşûrası, yazılı edebiyatımızın bir türlü eğilemediyi bir dönemde, roman unsurlarıyla ve çarpıcı bir anlatımla bilgilerimize ışık tutuyor. Geçmişin gelecekle harmanlandığı, karanlığın aydınlıkla savaştığı bu 99 gün insanlık tarihinin derin bir özeti aslında. Orada vefa ve adanmışlık, verilen sözlerden cayıp dostu terk edişler bir arada. Umutlar korkularla savaşıyor. İlkeler çıkarlara meydan okuyor. Bir yanda zalimler zulümlerine bahaneler ararken, ötede karşı duruşun ve mücadelenin ahlâkı var.

Kerbelâ insanın ta kendisi aslında…

Üstelik bu romanda anlatılanlar sadece 1330 yıl öncesinin hikâyesi değil. Duyabilenler için seslenmekte Kerbelâ: sendeki aklı düşün! Sadece kendi çıkarlarını gözetip pervasızlıklarına türlü gerekçeler buluyorsan, dün Hüseyin’î terk edenleri kınama! Yaşasaydın sen de onlardan biri olacaktın. Aşka şahitsen ve aşkın içindeysen, sevdiklerinle, güzelliklerinle berabersin…

Kitabı okurken göz yaşlarıma sahip olamadım, zulümleri aklım almadı, almıyor! İnancın, inanmışlığın bedelleri… Kerbelâ vakasında insanın aklını şaşırtan diğer bir hususta, İmam Hüseyin'e uygulanan zulümler, yine müslümanlar tarafından uygulanması. İmam Hüseyin'in Mekke'de kalacak ev ararken gönüllü olacak pek fazla kişi bulamaması ! Zenginler davete pek yanaşmazken, fakir bir adamın İmam Hüseyin'e evinin kapılarını açması! Ve daha bir çok şey…

Ahmet Turgut özel bir kitap hazırlayarak karanlığın noktalarını gün ışığına çıkarmış. Tarihi daha iyi anlamamızda , kendini analiz edebilmende, kendini ve nefsini tanımanda ayna olan bu kitabın okunmasını içtenlikle öneririm. Böyle bir eseri bizlere sundukları için Ahmet Turgut’a sonsuz teşekkürler…

Not : Özel bir kitap, normal roman bekleyenlere sıkıcı gelebilir.

02/06/2012/
05.05.2012

Yorumcu ürünü kitapavrupa 'dan satın almış.
Aytmatov’un çok tanınan eserlerinden biri olan “Gün Olur Asra Bedel” esas itibarıyla Sovyetler Birliği döneminde yaşanan sosyal ve kültürel sorunların bir öz eleştirisidir. Aytmatov, romanında, geçmişin efsaneleriyle geleceğin bilim kurgusunu harmanladığı çok özel bir teknik uygulamıştır.

Çağdaş romancılığın başyapıtlarından biri olan Gün Olur Asra Bedel, aslında yalın bir kurguya dayalıdır. Uçsuz bucaksız bozkırların kuş uçmaz kervan geçmez köşelerinin birinde yaşamını sürdürmeye devam eder…

Aytmatov romanında, sıradan bir yaşamdan, ulusal ve toplumsal sorunlara gönderme yapar. Kırgızistan’ın uçsuz bucaksız bozkırlarının birinde Sarı Özek’teki basit ve tekdüze bir yaşamın; demiryolcu işçisi Yedigey’in, İkinci Dünya Savaşı’ndan beri yaşadığı çelişkilerin öyküsüdür. Çevre ve kişiler, bize pek yabancı olmayan, Orta Anadolu bozkırlarının ve halkının adeta bir kopyasıdır.

Aytmatov’un yapıtlarında başlangıç, aynı zamanda bitiştir. Başlayan her şey biter, biten her şey de yeni bir başlangıçtır. Zamanın erdiği bozkırlarda, gün, yüzyıl kadar uzun; geçen yüzyıllar ise bugün kadar yakındır aslında.

Her şey Yedigey’in bilincinde oluşur ve gelişir. Yedigey, koca ömrü, bir güne hatta saatlere sığdırır; geçmişin, şu anın ve geleceğin aynı şey olduğunu, deve sırtındaki bilinç akışlarında yaşar ve yaşatır.

Cengiz Aytmatov, romanında “mankurt” kavramını günümüz insan tipleriyle o kadar bağdaşıyor ki, teknolojinin yaşattiğı bu modern çağımıza ışık tutar adeta…

Aytmatov, baskıcı bir rejimin yerel ve ulusal değerleri silmeye çalıştığı bir zamanda alegrofik imgelerle ulusal kimliğini örten perdeyi aralamayı bilmiş, toplumsal sorunları ve bu sorunların derin yapılarını zamanın gündemine taşıma olanağını yaratmış ve romanlarıyla insanlığın hizmetine sunmuştur. Bir solukta okudum. Mutlaka okunmalı ve düşünmeli…
KitapAvrupa © 2025
© 2010-2025 Her Hakkı Saklıdır.