Öneride bulun
Toplam yorum: 6000
Bu ayki yorum: 0

E-Dergi

sevgili tarafından yapılan yorumlar

21.01.2012

Yorumcu ürünü kitapavrupa 'dan satın almış.
Aşkın Kimya’sı ;

Mevlana onun düşüncelerini okumuştu. « Rüzgâr şiddetle esecek ve alev büyüyecek sonunda alev, rüzgâr ve pervane bir olacaklar. Sevgi bir hayat nehirdir, o nehir hepimizi aynı okyanusa taşır. »

*Ama her şey onların öfkesini besler. Hayat kafanızı karıştırmak ister gibi farklı renkte iplikleri birbirine doluyor, ama aynı zamanda ihtiyacınız olduğunda soluklanmanıza da izin veriyor.*

Harika bir görüşle ve harika bir çeviriyle bu eseri okurken Kimya’nın yanında oluyordum ve ben de yer yer kalbimin acıdığını hissediyordum. Üç gündür bitirmeme rağmen hâlâ etkisindeyim. Bizlere bu imkânı sağlayanlara sonsuz teşekkürler…
17.01.2012

Yorumcu ürünü kitapavrupa 'dan satın almış.
Fırat Sunel’den çarpıcı bir göç romanı...
Romanı okurken yazarın emeğine, bilgi toplama gayretine, türkçeyi en ince üslubuyla ifadesine hayran oldum. *Benim vatanım Türkiye değil, benim vatanım türkçemdir* dedirtiyor insana. Romanda ele alınan gerçekler, şimdiye dek bilmediğimiz ve bildiklerimizin ortasında olan boşlukların ötesini hem dolduruyor, hem de bilinmeyen arka perdeleri gün ışığına çıkarıyor.

İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde, Gürcistan’da Ermeni, Yahudi, Gürcü, Azerbaycan ve Türk, farklı etnik aidiyeti olan insanların yaşadığı Ahıska’da, küçük Ömer ve Nika’nın dostlukları merkezinde yepyeni olayların gelişi anlatılıyor.
Bu dostluklar, bu insanların evlatlarının savaşta olmalarına rağmen ve onların yüz binden fazla insanın bir gecede silahlı askerler tarafından köylerinden alınıp yük vagonlarıyla, Orta Asya’ya sürgün edilmeleriyle trajik bir şekilde kesintiye uğrar. 40 gün süren ölüm yolculuğu sırasında otuz bin kadar insan açlık, soğuk ve hastalıktan hayatını kaybetmiştir. Gelişmeleri okurken insan bir an oralarda, bedeni ve ruhu o dramlarda sarsılıyor, oralarda yaşıyor ürpertiyle.
Gençliği devrimin beşiği Petrograd’da geçen Ermeni asıllı Vitali efendi, Orsepli Ahmet ağa, Gürcülü Şota, ikinci dünya savaşı ve o yılların Ahıska köyleri, genel çerçevede bu kişilerin aileleri, günlük yaşantıları ve beklentileri üzerinden gelişiyor ve etnik toplumların bir arada yaşayabildiklerini de görüyoruz. Asırlardır süregelen insan egoları, önyargıları, bencilce fikir ayrılıklarının ortaya girişiyle, tüm kötülükleri ve gerçekler öğrenildiğinde vicdan azabının cezası ve fikir yanılgılarını da anlamak mümkün.

Salkım Söğütlerin Gölgesinde, yalnızca dostluk, savaş ve sürgünü değil, insanların ömürlerini verdikleri idealleriyle hesaplaşmalarını, bir serencamını da, kültürlerin farklılıklarını da yaşatıyor.
Kafdağı’ndan Bolşevik İhtilali’nin ateşlendiği Petrograd’a, Rus İç Savaşından Svanetya’ya kadar Kafkasya’nın ve bölge coğrafyasının renkli ve çelişkilerle dolu kendine özgü masalsı yaşamını ve yarım kalan aşklarını okurken zaman zaman göz yaşlarımı tutamadım. Gerçeği bizlere aktaran bu romana ve yazarına kalbi teşekkürlerimi iletiyorum ve mutlaka okunmalı bu roman diyorum. Özellikle kendisine aydın diyen herkesin.

17/01/2012-Fransa
Sevgili Özbek

24.11.2011

Kar, hepimizin bildiği bir Orhan Pamuk romanıdır. Bu güzel romanı okumadan önce, bana Orhan Pamuk’un Kars’ı kötü bir şekilde anlattığını demişlerdi. Pek merak ediyordum. Kitabı buldum ve okudum. Okudukça daha çok sevdim bu güzel kalemi...
Orhan Pamuk, Ka’nın hayatını ve yaşadıklarını anlatmak için Kars’ta geçen olaylara değinmesi gerekmiştir. 80 öncesi Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Kars’ta da bir takım siyasi gelişmeler, halk arasında intihar vs. olayları yaşanmıştır. Romanın yazılması için Ka’nın yaşamını anlatırken Orhan Pamuk, bu olaylara da değinme ihtiyacı duymuştur.
Kar’da, Almanya’da uzun yıllar her şeyden yoksun yaşayan ve daha sonra Kars’a giden Ka’nın başına gelenler anlatılıyor. Okudukça hemi hüzünlendim, hemi de efkârlandım, hemi de burdaki bizleri düşündüm. Kalemin karası gibiydi anlatışları Orhan Pamuk’un.
80 sonrası Avrupa’ya gelen göçmenlerin çoğunluğu, kendilerini hakikaten siyasi bir suçlu olarak kabul ettirmiş, aldıkları bir miktar sosyal yardımla sıradan bir yaşama kendilerini mahkûm etmişlerdir. Bu durumda yaşayan bir çok vatandaşımız hâlâ mevcuttur. Onca yalınız ve kederli, onca acıklı durumda olan bu insanlarımız, bedenleriyle burda, ruhlarıyla Türkiye’de. Edebiyattan ne kadar yoksunuz, hayatın geçip giden salisesinden ne kadar fakiriz.

Orhan Pamuk, kitabında bunların yanında insanların, daha çok neye meyilli olduklarını da anlatmaya çalışmıştır. İnsan olarak bizler, bu boş davranışlarda hayatı kendimize zehir etmektekteyiz diye düşünüyorum.

Kısaca biz okuduğumuz romanları ve yazıları anlamıyoruz ya da anlamak istemiyoruz. Okuduklarımızı iyi anlayabiliyorsak ki, o zaman okuduğumuzun anlamı kaldığı gibi, yazan yazarlarımızın da ne demek istediklerini anlamış oluruz diye düşünüyorum. Böylece kimseyi ön yargıyla yanlış yargılamayız. Anladıklarımızı kulaktan duyduma bilgilerle çarpıtmamış oluruz. Bu yüzdendir ki bir çok güzel kalemimizi kaybetmişizdir.
Okuduğum sayın Dr. Faruk Saleem (Islamabad) in bir yazısından esinlenerek yazımı bitirmek istiyorum.

Eğitim yoksunluğu çok kesin biçimde söylersek akılcı olmayan bir eğitim.. “Zihin fukara olursa, fakir ukala olur.”
“Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise, kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı’yı kullanırlar.” Mutlaka okuyun derim, harika bir roman...
10.11.2011

Yorumcu ürünü kitapavrupa 'dan satın almış.
*1967 yılının yaz aylarında, Altı Gün Savaşı’ndan uzak olmayan bir tarihte, genç bir Filistinli adam ve iki arkadaşı İsrail’in Ramla kasabasına giderler. Onlar kuzendir ve yaklaşık yirmi yıl önce ailelerinin terk etmek zorunda kaldığı, çocukluklarının geçtiği evi görmek isterler. Bir kuzenin yüzüne kapı kapanır, diğerinin ailesinin evi okula dönüştürülmüştür fakat öbür kuzen olan Bashir, kendisini içeri davet eden Dalia tarafından karşılanır.
Bir Arap ve bir Yahudi ailesinin ilişkilerinin başlangıç noktası budur. Bashir babasının dikmiş olduğu limon ağacında bir sahipsizlik ve işgal duyguları içinde olur. 1948 yılında küçük bir çocuk iken Bulgaristan’dan kaçak olarak gelmiş olan Dalia Soykırım tarafından yok edilen bir umut ışığı görür. Onlar kaçınılmaz olarak kendi yazgılarını yaşamışlardır ve bu İsrail-Filistin tarihinin bir küçükevrenini oluşturmaktadır.
İki genç insanın başlattığı diyalog bölgenin barış umudunu ortaya koymaktadır. Limon ağacı simgesel olarak bölgede huzurun mümkün olduğunu anlatmaktadır*.

Çeviri de çok az hatalar olmasına rağmen, hem tarihin kalıntıları hakkında bilgi edinmek için oldukça güzel bir eser, okunulası. Okunmalı mutlaka…
11.10.2011

Yorumcu ürünü kitapavrupa 'dan satın almış.
Edebiyat ve özellikle de “yazmak” adına Orhan Pamuk, bu kitabında yazarlık serüvenine dair önemli ipuçlarını paylaşıyor. Pamuk’un Harvard Üniversitesi‘nde verdiği derslerden derlenen kitapta, içinde yazar olma arzusunun hiç sönmeyen ateşini taşıyan insanlara her zaman olduğu gibi yine inatla bu hayalinde devam etme gücü aşılıyor.
Kitapta roman ve yazım sanatının inceliklerine dair altı çizilecek oldukça önemli satırlar da var., İyi bir romancının kendi kimliğinden sıyrılabilmesi üzerine:
*Roman sanatı kendimizden bir başkası gibi ve başkalarından kendimiz gibi söz açabilme hüneridir.

Yazar adaylarına özellikle önerimdir. Sade bir uslüple yazılan güzel bir eser…

KitapAvrupa © 2025
© 2010-2025 Her Hakkı Saklıdır.