Derginin Özelliği:
Dergi, örneği olmayan ilk ve tek çalışmadır.
Neden Osmanlıca Dergi?
Osmanlıca ecdadımızın kullandığı ve 600 yıllık bir kültür birikimi ortaya koyduğu bir yazı dilidir. Osmanlıcayı öğrenmek hepimize –bir cihette- vefa borcudur. Osmanlıca dergi, bu altyapıya kolay ulaştıracak bir anahtar hükmündedir.
Yayın Süresi ve Sayfa Adedi:
Ayda bir yayınlanmakta olup toplamda 40 sayfadır.
Derginin Hedefi:
Dergi, öncelikle muhatap olan herkese Osmanlıcayı -kolay usulleri göstererek- kısa zamanda okutmayı hedefliyor.
Dergide neler var:
Dergide sadece yeni başlayanlar için değil, orta, iyi, ileri seviye için de çalışmalara yer verilmektedir. Kitabe, çeşme vb. yazılar, arşiv belgeleri, edebi belgeler ve tarihi kültüre ait çalışmalar da bulunmaktadır. İlk zamanlar basit olan bu çalışmalar, ilerleyen sayılarda daha seviyeli hale getirilmiştir. Bu sebeple Osmanlıcaya yeni başlayan bir kişi abone oluyorsa ilk sayıları da alması faydasına olacaktır.
Hayatın içerisinden Osmanlıca olarak paylaşımlar yapılmaktadır. Mesela, fıkralar, espriler, çizgi romanlar…
Ayrıca 2016 senesiyle birlikte çocuk eki "Ertuğrul" dergimizin yanında ücretsiz verilmektedir. OSMANLICA ÖĞRENMEYEN KALMASIN!
Derginin faydası ne olacak?
Dergi, Osmanlıcaya yeni başlayacaklar için güzel bir el kitabı, çalışma kitapçığı hüviyetindedir.
Herhangi bir yere gittiğimizde yanımızda götürebileceğimiz ve Osmanlıca hakkında fikir uyandırmakla birlikte hemen Osmanlıcaya başlamasını temin edebilecek formattadır.
Görsel zenginliği ve güncel paylaşımları, Osmanlıcanın daha kolay öğrenilmesine imkân tanımaktadır.
MART AYI BAŞ MUHARRİR YAZISI
Dün / Bugün
Dün, Orhan Gazi “Osmanlıya iki kıta üstünde hükmetmek yetmez. Zira i’la-yı kelimetullah azmi dünyaya sığmayacak kadar yüce bir azimdir. Selçuklunun varisi biz olduğumuz gibi Roma’nın varisi de biziz” diyordu.
Bugün bize düşen, aynı ruh, heyecan ve dava ile hareket edebilmektir. Ve bu hareketi sağlayacak dinamikleri kazanabilmektir.
Dün Cemil Meriç şu cümlelerle konuşuyordu: “İrfan, nefis terbiyesi, olgunluğa açılan kapı, amelle taçlanan ilim. Kültür, irfana göre katı ve fakir. İrfan, insanı insan yapan vasıfların bütünü, yani hem ilim, hem iman, hem de edep. Batı kültürün vatanı, Doğu irfanın vatanıdır. Ne Batı’yı tanıyoruz ne Doğu’yu; en az tanıdığımız ise kendimiz.”
Bugün irfan kim, kültür nerede? Aradan geçen zamanda, ne kaybettiğimizi ne de aradığımızı tam anlamıyla bulabilmiş değiliz gibi.
Ve yine dün Koca Sultan, Abdülhamid Han şöyle niyaz ediyordu Allah’a:
“Beni, benim için lif lif yolsalar, cımbız cımbız zerrelerimi koparsalar, sarayımı yaksalar, hanümanımı, hanedanımı söndürseler, çoluğumu gözümün önünde parçalasalar helal ederdim de Sevgili’nin (Sallalahu Aleyhi ve Sellem) yolunda yürüdüğüm için beni bu hale getiren ve milletimi ateşe atan insanlara hakkımı helal etmem!”
Ya bugün! Vatanımıza, canımıza, başımıza, başkanımıza, Allah için sa’y u gayret edenlere kastedenler, dün bütün dünyanın olanca vahşetleriyle Çanakkale’de canımıza kıydıkları insiyakla saldırmıyorlar mı? Ve bugün bize, bir taraftan huzur-u İlahide kemerbeste-i ubudiyet halini yaşarken, diğer taraftan bütün kuvvetimizle üzerimize düşen vazifeyi yapmak düşmüyor mu?
Bugünü bir nebze anlamak için, belge okuma bölümündeki dünden kalan belgeyi tekrar tekrar okuyalım. İngiliz ve avenesinin fitnesinin dünden bugüne nasıl devam ettiğini tekrar görelim. Görelim de kendimize gelelim.
Yok değilse bugün dünden daha kötü olacak. Çünkü yarını olmayacak.